Türkiye Bankalar Birliği tarafından Prof. Dr. Seza Reisoğlu'nun konuşmacı olarak katılımıyla 22 Ekim 2002 tarihinde düzenlenen "Teminat Mektupları Uygulaması ve Karşılaşılan Sorunlar" konulu konferansa ait konuşma metni
Teminat mektupları ile ilgili olarak önce genel nitelikte açıklamalar yapılacak, daha sonra özellik arzeden bazı konular üzerinde durulacaktır.
Teminat mektupları uygulamasının ilk yasal dayanağını Bakanlar Kurulu’nun 1928 yılında kabul ettiği ve Devlet İhalelerinde kullanılan teminat mektupları metinleri oluşturmuştur. Bu mektuplarda yer alan ve bankanın muhatabın ilk yazılı talebinde “protesto keşide etmesine; hüküm istihsaline ve borçlunun rızasını almaya gerek olmaksızın” derhal ödeme taahhüdü, bugüne kadar tüm teminat mektuplarında yer almış ve bu ibareler teminat mektuplarının niteliğini belirlemiştir. Resmi teminat mektupları metinleri, daha sonra çoğunlukla aynı şekilde özel kişilere hitaben verilen teminat mektuplarında da kullanılmaya başlamıştır.
Yukarıdaki ibareleri içermeyen teminat mektubu uygulamasına rastlanmadığından, Türkiye’deki tüm teminat mektuplarının ilk talepte ödeme garantisini -first demand guarantie- içerdiğini söylemek mümkündür.
Teminat mektuplarındaki bu ibareler nedeniyle 1967 ve 1969 yılında verilen iki İçtihadı Birleştirme Kararında banka teminat mektuplarının başkasının fiilini taahhüt niteliği taşıdığı, garanti sözleşmesi oluşturduğu ve kefalet sayılmayacağı sonucuna varılmıştır. Bu tür bir taahhüdün, kefaleti aşan bir yükümlülük içerdiği; asıl borca bağlı fer’i nitelik taşıyamayacağı ve bağımsız olduğu kabul edilmiştir.
Mahkemeler de 1969 yılından itibaren ilk talepte tazmin garantisi taşıyan teminat mektuplarını garanti sözleşmesi, BK. 110. maddedeki başkasının fiilini taahhüt saymışlardır.
Garanti sözleşmesi, kefaletten farklı olarak, yasalarda düzenlenmemiş; unsurları, nitelikleri ve hukuki sonuçları Öğreti ve Yargıtay Kararları ile belirlenmiştir.
Teminat mektuplarında kullanılan farklı terimler de zaman içinde istikrar kazanmıştır. Türk uygulamasında, garantiyi veren banka dışında; kendisine hitaben teminat mektubu verilen kişiye muhatap; bankanın lehine gayri nakdi kredi açtığı, teminat mektubu verdiği borçluya da lehtar denilmiştir.
Teminat mektubu genelde bankalar tarafından düzenlendiği halde; banka dışındaki kişilerin de geçerli olarak teminat mektubu verebileceklerini Yargıtay çeşitli kararlarında kabul etmiştir. Bu garantilerde de “protesto keşidesine hüküm istihsaline, borçlunun rızasını almaya gerek olmaksızın” ödeme taahhüdü yer aldığından bunların kefalet sayılması mümkün olmamasına rağmen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında (HGK 04.07.2001 19-534/583 Ankara Baro Der. 2001/3 Sh.240), garanti beyanının kredi kartı sözleşmesinin hemen altına alınmış olması; kredi sözleşmesine atıf yapılması, garanti veren kişinin bir menfaatinin olmaması, dostane ilişkilerle garantinin imzalanması gibi gerekçelerle burada bir kefaletin bulunduğunu kabul etmiştir. Belirtmek gerekir ki, bu kıstasların hiçbiri garanti sözleşmesini kefaletten ayırmaya imkân vermemektedir. Kaldı ki, Hukuk Genel Kurul Kararı, İçtihadı Birleştirme Kararına aykırı olduğu gibi; kişilerin isteseler de kefalet dışında başkasının fiilini taahhütlerinin geçersiz olacağı gibi Anayasanın himayesi altındaki sözleşme serbestisini de zedelemektedir.
Bir garanti sözleşmesi olan teminat mektuplarındaki temel unsur belli bir riskin garanti edilmesidir. Belirli olmayan riskler -lehtarı tüm ticari ilişkilerinden doğan risklerin garantisi gibi- garanti edilemeyeceği gibi; risk kavramı dışında olan ve riskin doğumunu engellemeyen borçluya (lehtara) ait def’iler de -borcun geçersizliği, imkânsızlık, mücbir sebep, sözleşmenin yapılmamış olması, ehliyetsizlik- garanti veren banka tarafından ileri sürülemeyecektir. Lehtarın def’ilerine örnek vermek gerekirse, teminat mektubu ile;
- Kefilin borcunu ödeyeceği garanti edilmiştir. Ancak kefalet geçersizdir.
- Haricen taşınmaz satışı yapılmış; alıcının satış bedelini ödeyeceği garanti edilmiştir. Ancak Tapu’da yapılmayan satış geçersizdir.
- Kiracının taşınmazı tahliye edeceği garanti edilmiştir. Ancak 6570 sayılı Yasaya göre tahliye istemek mümkün değildir.
Tüm bu örneklerde fiili garanti edilen kefil borcunu yerine getirmez ise; alıcı taşınmazın bedelini ödemezse; kiracı evi tahliye etmez ise garanti edilen risk doğmuş olacak; ancak lehtarın, muhataba karşı borcu ödememe şeklinde bir def’i ortaya çıkacaktır. Borçluya ait bu def’ileri bağımsız bir yükümlülük altına giren banka ileri süremeyecek; tazmin talebini yerine getirecek ve aralarındaki kontrgarantiye dayanarak lehtara rücu edecektir.
Buna karşılık; teminat mektubu banka ile muhatap arasında bir garanti sözleşmesi oluşturduğundan, Borçlar Hukukunun tüm diğer sözleşmeleri gibi, sözleşme tarafı banka, kendisine ait def’ileri -mektubun sahteliği, bankayı borç altına sokan kişilerin yetkili olmadığı, riskin sona erdiği veya gerçekleşmediği, teminat mektubunun ahlaka, adaba, kamu düzenine aykırılığı- ileri sürebilecektir.
Keza garanti veren banka risk doğmuş olsa dahi, Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen “Hakkın kötüye kullanılmasını Kanun himaye etmez” kuralına da dayanabilecektir.
Örnek vermek gerekir ise,
- Avans teminat mektubu verilmiş, ancak muhatap avansı lehtara ödememiştir.
- Lehtarın kredi borcunu iade edeceği garanti edilmiş, ancak kredi verilmemiştir.
- Müteahhidin yükümlülüğü garanti edilmiş, ancak iş sahibi kendi yükümlülüğü olan arsayı tahsis edememiş veya inşaat ruhsatını almamıştır.
- İhracatçının malı göndereceği garanti edilmiş, ancak ithalatçı FOB satışı nedeniyle kendi yükümlülüğünde olan gemiyi sağlayamamıştır.
Tüm bu örneklerde lehtarın garanti edilen edimini yerine getirememesi halinde -avans miktarının veya kredinin iade edilmemesi, inşaatın yapılmaması, malların gönderilmemesi- garanti edilen risk doğduğundan lehtarın bu örneklerdeki def’ilerine banka dayanamayacaktır. Buna karşılık; muhatabın riskin doğduğunu ileri sürerek tazmin talebinde bulunması halinde banka bir hakkın kötüye kullanıldığını -avansın verilmemesine veya kredinin kullandırılmamasına rağmen iade edilmediğine, arsanın temin edilmemesine rağmen inşaatın yapılmadığına, geminin sağlanmamasına rağmen malların gönderilmediğine dayanan tazmin talepleri- ileri sürebilir.
Ancak belirtmek gerekir ki, teminat mektuplarının niteliği gereği bankalar, usulüne uygun bir yazılı tazmin talebinin gelmesi halinde, Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarında belirtildiği gibi, derhal ve hiç bir araştırma yapmadan ödemeye ve lehtara rücu etmeye yetkilidir. Bankanın itibarı da, usulüne uygun bir teminat mektubunun derhal tazminini gerektirir.
Bir banka ancak likit, kesin bir delil varsa muhataba ödeme yapamaz, öderse zarara kendisi katlanır. Likit, kesin deliller riskin sona emesi -örneğin garanti edilen borcun ödenmiş olduğunun veya garanti edilen verginin yatırıldığının belgelenmesi- veya risk doğsa da tazmin talebinin hakkın kötüye kullanılması ile ilgili olabilir.
Bir bankanın, tazmin talebi halinde ödeme yetkisi bulunmasına karşı mutlaka ödeme yükümlülüğü yoktur. Diğer bir deyişle, bankanın ilk talepte ödeme garantisinin sonucu; önce öde, sonra dava et şeklinde yorumlanamaz. Böyle bir sonuç belli bir riskin garantisini gerektiren teminat mektubunun niteliğine ve dava ekonomisine aykırı olur. Buna karşılık, ilk talepte ödeme garantisinin sonucu; ispat külfeti yer değiştirir. Bankayı dava eden muhatap değil, fakat mektubu veren davalı banka riskin doğmadığını, sona erdiğini, risk doğmuş olsa bile hakkın kötüye kullanıldığını ispat zorunda kalır.
Mektubu tazmin talebini reddeden banka için önemli diğer bir risk muhatabın dava açma yerine, bankaya ödeme emri göndermesidir. Banka ödeme emrine ancak borcun olmadığını ileri sürerek itiraz edebilir. Ancak lehtar ile muhatap arasındaki hukuki ilişkinin tamamen dışında olan bankanın riskin doğmadığını, sona erdiğini veya hakkın kötüye kullanıldığını ispat etmesi çok zor olup; bu konuda lehtarın gerekli tüm belgeleri sağlaması gerekir. Bankanın itirazı halinde, itirazın iptali davası açılırsa ve banka davayı kaybederse, ayrıca %40 olan icra inkar tazminatını ödeyip ödemeyeceği tartışmalıdır. Yargıtay’ın bu konuda çelişkili kararları vardır. Yargıtay yerleşik içtihatlarında icra inkar tazminatına karar verilmesi için mutlaka likit, kesin bir borcun varlığını haklı olarak aramaktadır. Ancak mektuptaki meblağ, bankanın azami sorumluluğunu belirlemekte; ihtilaf halinde riskin doğup doğmadığı ve ne miktar için doğduğu mahkeme kararı ile saptanmakta; Yargıtay kararlarında ise teminat mektubunun bir kıymetli evrak olmadığı, borç ikrarı oluşturmadığı kabul edilmekte olduğundan burada likit, kesin bir borçtan söz edilmeyecek ve banka davayı kaybetse dahi %40 icra inkar tazminatına hükmetme kanuna aykırılık oluşturacaktır.
Teminat mektuplarının garanti sözleşmesi sayılması sonucu; banka asli ve bağımsız bir yükümlülük altına girmekte, kefaletten farklı olarak ödediği meblağları kanuni halefiyet nedeniyle borçluya rücu edememektedir. Bu durumda bankanın lehtara -borçluya- rücu edebilmesi için uygulamada konrtgaranti denilen bir sözleşme banka ile lehtar arasında imzalanmakta veya kredi sözleşmesine rücu imkânı veren hükümlere yer verilmektedir.
Banka teminat mektupları vadeli veya vadesiz olabilmekte, vadeli teminat mektuplarında bankaların sorumluluğu ya vade sonunda sona ermekte veya muhatabın riskin vade içinde doğduğunu ispat etmesi koşulu ile on yıl devam etmektedir. Banka, yükümlülüğünün vade sonunda sona ermesini sağlamak için mutlaka BK. 110 uncu maddeye eklenen fıkra ve Yargıtay kararları uyarınca teminat mektubunda “Bu teminat mektubu vade sonuna kadar yazılı tazmin talebinde bulunulmadığı takdirde hükümsüz olacaktır” şeklinde veya benzeri bir ibareye yer vermelidir. “Bu teminat mektubu ......... tarihine kadar vadelidir” ibaresi ile yetinilmesi halinde ise muhatap, riskin vade içinde doğduğunu ispat koşulu ile on yıl içinde bankadan mektubun tazminini isteme hakkına sahip olmaktadır.
Uygulamada teminat mektuplarının ne zaman zamanaşımına uğradığı da sorun yaratmaktadır. Vadesiz teminat mektuplarında, on yıllık zamanaşımının başlangıç tarihi, mektubun tazmin edildiği tarih değildir. Borçlar Kanununa göre bir borç muaccel olduğu tarihten itibaren zamanaşımı işlemeye başladığından; teminat mektuplarında da on yıllık zamanaşımı, garanti edilen riskin muaccel olduğu tarihten itibaren başlayacaktır. Oysa taraflar arasındaki ilişkinin dışında olan bankanın muacceliyeti belirlemesi çok zordur. Böylece 15-20 sene evvel verilmiş olan bir teminat mektubunun dahi zamanaşımına uğrayıp uğramadığını tespit sorun yaratabilmektedir.
BK. 110/2 maddede öngörülen şartı içeren vadeli bir teminat mektubunun tazmini vade içinde istenmez ise, vade sonunda bankanın yükümlülüğü son bulacağından zamanaşımı söz konusu olmayacaktır. Sadece vade tarihini belirleyen teminat mektubu ise en geç düzenleme tarihinden itibaren on yıl sonunda zamanaşımına uğrayacaktır.
Teminat mektupları ile banka asli ve bağımsız bir yükümlülük altına girdiğinden, fer’i nitelikteki kefaletten farklı olarak muhatabın, lehtardan olan alacağının temliki ile birlikte teminat mektubu da yeni alacaklıya geçmemektedir. Teminat mektubu muhatabının değişmesi ancak bankanın sözleşme tarafı değişikliğine -muhatabın değişikliğine- muvafakat etmesi ile mümkün bulunmaktadır. Teminat mektubu metninde “transferable” “devredilebilir” gibi ibarelerin yer alması halinde, banka devre başlangıçta muvafakat ettiğinden, bankanın yeni bir iznine gerek olmaksızın muhatap değişikliği mümkündür. Buna karşılık, teminat mektubu nedeniyle doğmuş veya doğacak bir alacak, diğer alacaklar gibi temlik edilebilecek, ancak bankanın yeni alacaklıya ödeme yükümlülüğü, alacağını temlik etmiş bulunan muhatabın usulüne uygun tazmin talebine bağlı olacaktır.
Teminat mektupları kıymetli evrak olmadığından; mektubun haczi mümkün olmayacak; ancak teminat mektubundan doğan alacak haczedilebilecektir.
Teminat mektuplarının tazmin talebi yazılı şekilde olmalıdır. Teminat mektubu bir garanti sözleşmesi olduğundan, diğer bir deyişle belli bir risk garanti edildiğinden sadece “tazmin ediniz” şeklindeki bir tazmin talebi usulüne uygun olmayacak, mutlaka lehtarın “taahüdünü yerine getirmediği” bildirilecektir. Aksi takdirde, lehtara rücu sorun yaratabilecektir.
Bu genel nitelikli açıklamalardan sonra aşağıda uygulamada öncelik arzeden bazı konulara değinilecektir.
Gümrüklere verilen teminat mektupları
Yeniden düzenlenen Gümrük Yönetmeliği (RG 31.05.2002)’ne kadar gümrüklere verilen teminat mektupları bankalar için büyük risk oluşturuyordu. Mektuplarda yer alan “mektubun düzenleme tarihi ile tazmin talebi arasındaki süre için kanuni faiz” “ertelenen vergiye tahakkuk tarihinden itibaren tecilli faizin %50 fazlası” gibi ibareler, mektup metinlerindeki meblağlara bağlı olmaksızın bankaları sınırsız risk altına sokmakta; Gümrük İdarelerinin tazmin talepleri ise genelde zamanaşımı süresinin bitimine yakın zamanda yapıldığından örneğin 1 milyar meblağlı bir teminat mektubu için banka 6-7 milyar ödeme zorunda kalmaktaydı.
Yeni Gümrük Yönetmeliğinde (RG 31.05.2002) Gümrük Mevzuatı uyarınca, Gümrük İdarelerinin gümrük vergilerinin ödenmesini sağlamak üzere teminat (Md.65) alacağı belirtildikten sonra değişik Ek 59’da (RG 14.08.2002) teminat mektubu metni verilmektedir. Yeni düzenlemeye göre bankanın tazmin yükümlülüğü, mektup metnindeki azami meblağ ile sınırlı olmakta, ayıca bankaya tazmin talebinden itibaren mektup meblağını 7 gün içinde ödeme imkânı sağlamaktadır. Böylece bankanın temerrüdü 7. günü takiben -8. günde- ortaya çıkmaktadır. Yeni teminat mektupları eskilerinden farklı olarak vadeli verilmektedir. Ancak BK. 110/2’de ve Yargıtay kararlarında öngörüldüğü şekilde bir ibare mektup metininde yer almadığından, bankanın sorumluluğu on yıllık zamanaşımı süresi sonuna kadar devam etmektedir.
Kamu İhale Kanununa göre verilen teminat mektupları
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu 01.01.2003 tarihinde yürürlüğe girmektedir. Ancak bu Kanunlar 2886 sayılı Devlet İhale Kanununu yürürlükten kaldırmamaktadır. Sadece Kamu İhale Kanunu kapsamına giren işlerde Devlet İhale Kanunu uygulanmayacaktır. Kamu İhale Kanununun gerekçesinde devletin harcamalarını gerektiren ihalelerle, devlete gelir getiren ihalelerin farklı nitelikte olduğuna değinilmekte ve bu iki tür ihalenin ayrı Kanunlarda düzenlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Kamu harcamalarını gerektiren mal ve hizmet alımı ve yapım işleri Kamu İhale Kanunu kapsamı içindedir. Buna karşılık; gelir getirecek mal ve hizmet satımı, ayni hak verilmesi ile ilgili ihalelere Devlet İhale Kanunu uygulanacaktır.
Kamu İhale Kanununa tabi kuruluşlar da çok genişletilmiş, Devlet İhale Kanununda sayılan kuruluşlara ilave olarak tüm Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Sosyal Güvenlik Kuruluşları, bu Kanuna tabi kuruluşların birlikte veya ayrı ayrı %50’den fazla sermayesine sahip oldukları kuruluşlar tarafından yapılacak ihaleler de Kamu İhale Kanunu kapsamına alınmıştır.
Bundan böyle bankaların teminat mektuplarını çok büyük ölçüde Kamu İhale Kanununa tabi olarak verecekleri; Devlet İhale Kanununun önemini yitirdiği söylenebilir.
Kamu İhale Kanununa göre, teminat mektuplarını Türkiye’de kurulu bankalar ile yabancı bankaların Türkiye’deki şubeleri verebilirler. Yabancı bankalar ise, Türk bankalarına konrtgaranti vererek teminat mektubu düzenlenmesini isteyebileceklerdir.
Kamu İhale Kanunu Tasarısının 35. maddesinde, teminat mektubu verecek bankaların Resmi Gazetede ilanı, bankalara limit belirleme, limit içi teminat mektubu verme, idarenin tazmin talebini her ne sebeple olursa olsun yerine getirmeyen bankaların mektuplarının bir yıl süre ile kabul edilmemesi gibi hususlar yer almakta iken bu madde bu şekilde yasalaşmamıştır.
Kamu İhale Yasasına göre, tüm bankalar teminat mektubu verebileceklerdir; Devlet İhale Kanunundan farklı olarak herhangi bir limit veya limit içi teminat mektubu söz konusu olmayacak, mektubu tazmin etmeyen bankaların belli bir süre mektuplarının kabul edilmemesi şeklinde bir yaptırım uygulanamayacaktır.
Herhangi bir değişikliğe uğramamış olan Devlet İhale Kanunundan farklı olarak Kamu İhale Kanununa tabi gerek geçici teminat mektupları, gerekse kesin teminat mektupları süreli olacaktır.
Buna karşılık, Devlet İhale Kanunundaki gibi Kamu İhale Kanununa göre de teminat mektupları haczedilemeyecek veya üzerlerine ihtiyati tedbir konulamayacak; bankaların -sosyal sigorta primlerinden ve ücretlerden vergi stopajından- yasal sorumlulukları bulunacaktır.
Euroya dönüşen ulusal paralar üzerinden verilmiş teminat mektupları
12 Avrupa Birliği üyesi devlet, ulusal paralarını 31 Aralık 1998 tarihinde çapraz sabit kur üzerinden Euroye eşitlemiştir -örneğin 1 EU=1.955583 DM-. Ulusal paraların tümü de en geç 30.06.2002’de yürürlükten kaldırılmıştır.
4538 sayılı Euronun Hukuki Araçlara Etkisi Hakkında Kanun (RG 07.02.2000), ulusal para üzerinden düzenlenen sözleşmelerin hukuki sonuçlarını düzenlemiştir. Örneğin;
- Alman Markı üzerinden düzenlenmiş teminat mektubunda/kontrgarantide bankanın yükümlülüğü, teminat mektubundaki Alman Markının 31 Aralık 1998 tarihinde belirlenmiş çapraz serbest kur üzerinden hesaplanacak Euro’dur. Ulusal paranın yerini Euro’nun alması sözleşme taraflarına sözleşmeyi sona erdirme hakkı tanımamaktadır.
- Talep üzerine ödeme yapılmazsa; gecikme faizinin hesaplanmasında Euro faizi gözönünde tutulacaktır.
- Daha önce ulusal paralar üzerinden açılmış davalardaki müddeabih kendiliğinden Euro’ya dönüşecektir.
- Teminat mektubunu yeniden Euro olarak düzenlemeye gerek yoksa da; mektup değiştirilmek istenirse bu değişiklik damga vergisine tabi değildir.
Türk Bankalarının Türk muhataplara yabancı dilde teminat mektubu vermeleri
Bugün de geçerliliğini koruyan 1926 tarihli ve 805 sayılı “İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun”un 1 inci maddesine göre “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmaya mecburdurlar”. Türk tabiiyetindeki şirket tanımına Türkiye’de kurulu bankalar girmekte, şubelerin ayrı tüzel kişilikleri bulunmadığından, yabancı bankaların Türkiye’deki şubeleri 805 sayılı Kanunun kapsamı dışında kalmaktadır.
4. maddeye göre ise birinci fıkraya aykırı olarak düzenlenmiş evrak ve vesaik; bunları düzenleyen şirket ve müesseseler lehine nazarı itibare alınmaz.
Yargıtay 1979 yılında verdiği bir kararda teminat mektubunda İngilizce yer alan “teminat mektubu 15.3.1978 gününü geçmemek üzere yükleme tarihinden bir ay sonuna kadar geçerlidir” ibaresini, 805 sayılı Kanuna göre geçersiz saymış, ancak beynelmilal terim ve tabirlerin işin niteliği ve özelliği gereği ise yabancı dilde yazılabileceğini kabul etmiştir. Böylece banka süresiz bir teminat mektubu verir duruma gelmiştir.
Yüksek Mahkeme 1980 yılında verdiği diğer bir kararda ise, Fransızca belgelendirme ile ilgili kayıtlardan, 805 sayılı Yasanın 4. maddesi gereği davalının yararlanamayacağını kararlaştırmıştır.
Teminat mektupları sözleşme niteliğinde olmalarına rağmen bankalar tarafından düzenlendiğinden ve sadece bankalar yükümlülük altına girdiğinden, özel şartlar dışında tümüyle muhataplar lehine hükümler ihtiva ettiklerinden özellikle 4. madde ve ilgili Yargıtay kararları gözönünde tutulduğunda yabancı dildeki teminat mektuplarının Türk tabiiyetindeki muhatap açısından geçerli olacağı; buna karşılık Türk bankasının yükümlülüğünü sınırlayan vade gibi; teminat mektubunun geçerliliği için akreditif açılması; mektupta sayılan belgelerin ibrazı gibi özel şartların yabancı dilde yazılması halinde mektubu düzenleyen bankanın bu şartlardan yararlanamayacağı, diğer bir deyişle bunları ileri süremeyeceği sonucuna varılabilecektir.
Bu durumda özellikle Türk tabiiyetindeki muhatapların yabancı dilde teminat mektubu verilmesinde ısrar etmeleri halinde, teminat mektubu düzenleyen Türk bankasının, mektubu yabancı dilde düzenlemeye yetkili olduğu, yabancı dildeki mektubun veya mektuptaki şartların geçersiz sayılması halinde dahi; mektubun tazmini halinde rücu hakkının bulunduğu şeklindeki hususların kontrgarantide yer alması uygun olacaktır.
Prof.Dr. Seza Reisoğlu
23 Nisan 2007 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder